6 Temmuz 2010 Salı

GÖZYAŞLARIYLA AKAN:MUHSİN BEY


Bir filmin tarif edilemeyen bir ruhu vardır
Filmin başarısını bu sağlar.

Yavuz Turgul








Bazı filmler vardır ki sonsuza kadar yâd edileceği daha ilk izleyişte fark edilir. Bazı şiirler gibi. Bazı dostlar gibi. Bazı öpüşmeler gibi.
Muhsin Bey de bana kalırsa böyle bir filmdir. Muhsin Bey’i izleyip sokağa çıkan biri artık eski sokağa çıkışlarından biraz daha iri, biraz daha kafkaesk, biraz daha mağrur, biraz daha mağlup ve biraz daha elbet atlara yatkındır. Zira Muhsin Bey’den çıkıp kendine girer kişi artık. Böyledir. Kaçınılmaz olana el vermek gibi istemsiz ya da istemli biraz daha muhkem gözlerle bakar dünyaya. Biraz daha insan gözlerle.

Muhsin Bey ‘rağmen’in filmidir. Bu inatçı bağlaçtır filmin çığlık çığlığa sustuğu. Dünyaya, paraya, arabeske, şehrin büyüyen uğultusuna, artan kiralara, konsomasyona çıkan aşkın bu yeni haline, yani ki insanı insan olmaktan alıkoyan ‘her şeye rağmen’ inatla insan kalabilmenin adıdır Muhsin Bey. İnatla. Antla. Sevdayla. Mağlubiyetin ıssız koylarında yüzlerce yenik yüzden olma bir yüzle. Ama bilinmelidir galip sayılır bu yolda mağlup. Bizce. Biz: sonsuz sürgününde bir eksikliğin, durup durup Muhsin beyi özleyenler!
Çünki; yapma çiçekler sulamaz Muhsin Bey, pembe gömlekler düşlemez, rast makamında gezinir gündüzleri, geceleri hepten hüzzam.’ki hüzün ki en çok yakışandır bize, en çok anladığımız.’

Filmin yönetmeni Yavuz Turgul sinema anlayışında Anadolu ve Doğu motiflerini seçen ve bu anlamda filmler çeken Yılmaz Güney sonrası Türk sinemasının önemli isimlerinden biri. Turgul kendi deyimiyle ‘biz’i anlatmanın yolunu yeğlemiş ve bu uğurda kendi hikâyelerimiz ve kendi acılarımızın yansısı olarak sinemasal bir yol tutturmuş bir yönetmen. Fakat bu yolda ilerlerken bana kalırsa Turgul’un seçtiği salt gerçekçi bakış onun sinemasında kimi zaman anlam katmansızlığına yahut sınırlı anlam düzeylerinde seyretmesine sebebiyet verebiliyor. Bittabi bu zafiyetler bizim hikâyelerimizin zayıflığından değil de daha çok Turgul’un bunları yansılarken tutturduğu salt gerçekçilik tercihinden (‘olduğu gibi’lik) veyahut kendi derin dünyasını perdeye evrensel bir bütünlük zaviyesinde aktaramamasından kaynaklanıyor. Özellikle Muhsin Bey filminden (1987) sonra gittikçe kendini belli eden bu zafiyetler Gönül Yarası ve son filmi Kabadayı ‘da daha da belirgindir. Bu son iki filmde Turgul bana kalırsa gerçeği olduğu gibi göstermenin zorluklarının altından kalkamamış ve senaryo merkezli filmlerin sinemanın -başka bir şeye çoğu zaman gerek duymayan- dilinden habersizmişçesine davranmıştır. Muhsin Bey ise Turgul’un en iyi filmi olmakla beraber ayrıca kendi sinemasını da hayli aşan bir başyapıttır. Filmde her ne kadar Turgul’un teknik zafiyetleri gözden kaçmasa da( kamerayla anlatılacak olanı kahramanlara anlattıran Türk sineması sendromu) Muhsin Bey başta dediğimiz ‘rağmen’e bir de teknik ‘rağmen’lerin eklenmesiyle Türk sinemasının zirvesinde Yol ve Selvi Boylum Al Yazmalım ile beraber oturmaktadır (hatta biraz daha yukarda).
Tam da bu noktada Şener Şen’e bir parantez açmak gerekir fakat Şener Şen’e açılan parantezin kolay kolay kapanmayacağını düşünen biri olarak bu zorluğu şimdilik es geçiyorum(.fakat gene de söylemeden edemeyeceğim bir şey var, gençliğime vermenizi temenni ederim: Şener Şen değil Türk sinemasının, dünya sinemasının en büyük oyuncularından biridir. Ve uğrunda Aygaz reklâmları bile izlenir.)

Ayriyeten şu da söylenmelidir ki kanımca Raskolnikov dünya edebiyatında ne ise Muhsin Bey de Türk sinemasında odur ki bu benzetme Dostoyevski-Raskolnikov, Şener Şen-Muhsin Bey olarak da genişletilebilir diye düşünüyorum. Fakat bir farkla ki Raskolnikov olana, olmakta olana el yordamıyla müdahil olurken Muhsin Bey daha ‘efektif’ olanını seçiyor: kalbi müdahale. Yani ki Muhsin Bey biraz “duruşum mesajımdır” diyen Gandi’den,”bilen susar bilmeyen konuşur” diyen Yunus’tan,”düştümse eğer sana bakarken düştüm” diyen Cahit Zarifoğlu’ndan,”her şey benim kalbimdir, çünkü pek yaraşmaz dünyaya” diyen Turgut Uyar’dan bir yansıma, bir izdüşümüdür.

Ve sanki her bir sahnesi, her bir hareketi, her bir susuşu, her bir bakışıyla şunu haykırır gibidir Muhsin bey:
Ne gelir elimizden insan olmaktan başka!

Hiç yorum yok: