22 Aralık 2008 Pazartesi

Rus Romanlarından Fırlayan Bir Film:Sonbahar

Yönetmen Alper Özcan'ın ilk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen Sonbahar ; usta elinden çıkmışa benziyor.Film,Yusuf adlı karakterin siyasi faaliyetleri sonucu 10 yıldır yattığı cezaevinden hastalığı nedeni ile erken çıkarılmasıyla başlıyor.Yusuf cezaevinden çıkınca köyüne annesin yanına dönüyor.Yusuf cezaevi yıllarının ardından ömrünün son zamanını memleketinde geçiriyor ve bu süre içgeçirmeler,sorgulamalar,hastalıklar ve yeşeren umutlar ile geçiyor.Film genel itibari ile Yusuf'un memleketinde yaşadığı hayatı konu ediniyor.

Film ilk bakılışta siyasi bir taban üzerine oturtulmuş görünüyor fakat filmi böyle damgalamak bence filmin hakikatini perdelemektir.Siyasi tarafından filmi kendine uzaklaşrıranlar veya yakınlaştıranlar filmin vurucu noktalarını iskalarlar.Yakın geçmişte siyasi düşünceleri veya eylemleri yüzünden ölümler,işkenceler,cezaevleri ve çürüyen ciğerlere tanık olan insanlar oldu.Film,işte bu noktadan kalkarak tamamem insani bir acıyı sunuyor bizlere.Bu acının belirli görüşlerle sınırlandırılması,görülmesi gereken insanı yanı filtreler.

Film,Yusuf'un memleketi olan bir Karadeniz köyünde geçiyor.Müzikleri,kendine has yöre insanları ve tabiki mühteşem manzaralarıyla Karadeniz bu filmin asıl oyuncularından biriydi.Sonbahar ve Kış fonları ile buluşturulan dağlar,yaylalar,hırçın deniz gözlerinize bir ziyafet sunuyor.Özellikle kar altındaki yayla insanı kendisine çekiyor.Yönetmenin bizlere sunduğu sahneler ve kamera açıları övülmeye değerdi.Yusuf'un iskelede dalgalara karşı durduğu sahne ise son zamanlarda gördüğüm en etkili sahnelerden biriydi.

Biraz da filmin bahsettiğimiz insani tarafından söz edecek olursak gerçekten film Eka'nın(MEGİ KOBALADZE) Yusuf'a(ONUR SAYLAK) söylediği gibi rus romanlarından fırlamıştı sanki.Gorki'nin Ana'sı veya Dostayevski'nin Ezilenlerinden fırlamış gibiydi filmin atmosferi ve karakterler.Özellikle filmin ikinci yarısı bende bu hissi uyandırdı.Yusuf,dışarı çıktıktan sonra cezaevi yıllarının etkisini silememiş;yaşadıklarını, düşündüklerini çevresindekilere(annesi ve arkadaşı) anlatamayan bir kararkter.Filmde geçen Karadeniz türküsü gibi dolmuş da taşamamıştı Yusuf.Fakat filmin bir yerinde Hz.Ali'nin sırrını taşıyamayıp mağaraya bağırması gibi Yusuf da derdini taşıyamayıp dağlara bağırıyor.Tabi bunda ömrünün son zamanında Gürcü kızana duyduğu aşkın da etkisi büyük.Eka ise yaşadığı hayatın çekilmez taraflarını belki de Yusuf'la görmeye başlıyor.Gürcüstan'a gitmeye göğe uzun süre bakıp karar vermesi bana Turgut Uyar'ın dizelerini çağrıştırdı.Bu dizeleri Sadık Yalsızuçanlar söyle açıklıyor:"Turgut Uyar, bu yüzden bir şiirinde, 'ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım' der. Göğe bakmak, modern zamanlarda insanın yitirdiği bir haldir. Gök, insanı, dünyayı ve aşağı alemi çevreleyen üst alemdir. İnsanın gökle temasını yitirmesi, egosuna gömülmesi, egosantrik hayalciliğin pençesinde kıvranması durumunda çevresine nasıl kükürtlü bir duman yaydığını, gündelik yaşamımızda her an gözlememiz mümkündür. Oysa insan, 'yalnız gibi'dir, 'ağaçlar gibi'dir, yeter ki göğe baksın : Göğe bakınca, arzdaki küçük hesaplar, kurnazlıklar, insana yakışmayan kibir, haset, kıskançlık ve öfkeler, yalanlar, hileler, dolaplar, sadece kendini düşünmeler, ayak oyunları ve akıl tutulmalarının nasıl birer parazit olduğunu da görecektir. Gök bize, her şeyin içyüzünü gösterir. İnsanın göğü de kalbidir. Kalbe ait olmayan kötücül duyguların ve ruha uymayan küçük hesapların, ayak oyunlarının insanı ve yaşadığı dünyayı nasıl kirlettiğini sadece kalp söyleyebilir". Ayrıca filmin bir yerinde,Rus oyun yazarı Anton Çehov'un 1899'da yazdığı bir trajikomedisinden,ilk olarak 1900'de Konstantin Stanislavski tarafından sahnelenen "Vanya Dayı" filmini izliyor Yusuf ve Eka aynı anda.Filmdeki diyologlar şöyle:


Vanya Dayı - Bilsen o kadar acı ki küçük.
SONYA - Ne yapabiliriz? Yaşamak gerek! (Bir sessizlik) Yaşayacağız Vanya Dayı. Çok uzun günler, boğucu akşamlar geçireceğiz. Alınyazımızın bütün sınavlarına sabırla katlanacağız. Bugün de, yaşlılığımızda da, dinlenmek bilmeden, başkaları için çalışıp didineceğiz. Ecel saati gelip çatınca da uysalca öleceğiz ve orada, mezarın ötesinde, çok acı çektik, gözyaşı döktük, çok acı şeyler yaşadık diyeceğiz... Ve Tanrı acıyacak bize ve biz seninle, canım dayıcığım, parlak, güzel, sevimli bir hayata kavuşacağız ve buradaki mutsuzluklarımıza sevecenlikle, hoşgörüyle gülümseyeceğiz ve dinleneceğiz... İnanıyorum buna dayıcığım, bütün kalbimle, tutkuyla inanıyorum...

Sonbahar,gerçekten şu kış günlerinde ısıttı yüreklerimizi.Yönetmenin ilk uzun metrajlı projesi olmasına rağmen çok başarılıydı.Filmdeki müzikler de çok etkileyiciydi.Özellikle Yusuf'un iskele sahnesindeki müzik ve son sahnedeki ağıt gerçekten harikaydı.

Filmen çıkarken dilime Yunus'un şu dizeleri takıldı:
Yusuf; u kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz ...




Alper Özdemir

6 Aralık 2008 Cumartesi

Bursa Uluslararası İpek Yolu Film Festivali Ödülleri 2008

Bu yıl 3. sü düzenlenen Bursa Uluslararası İpek Yolu Film Festivali'nin ödülleri sahiplerini buldu.


Ulusal Yarışma

En İyi Film:
Gökten Üç Elma Düştü

Jüri Özel Ödülü:
Hayatın Tuzu

En İyi Yönetmen:
Derviş Zaim

En İyi Erkek Oyuncu:
Fırat Tanış (Dilber'in sekiz günü)

En İyi Kadın Oyuncu:
Nesrin Cavadzade (Dilber'in sekiz günü)

SİYAD En İyi Film Ödülü:
Dilber’in Sekiz Günü

Uluslararası Yarışma:

En İyi Film:
İz Sürücü / Finlandiya

En İyi Yönetmen:
Aşk ve Suçlar / Stefan Arsenijevic

En İyi Senaryo:
Uyurgezer Ülke / Teresa Prata

Siyad En İyi Film Ödülü:
Diyet

En İyi Erkek Oyuncu:
Thomas / Lasse Pöysti

En İyi Kadın Oyuncu:
İlgisiz / Kathryn Worth

28 Kasım 2008 Cuma

Afrika Sineması Direniyor!

Afrika Sineması, bu sinemanın gelişiminin önündeki engeller, bu engellerin nedenleri, sinemanın hayatiyetini sürdürmesi ve sinemanın ilerlemesinin sağlanması gibi konular, geçen hafta Kahire'de düzenlenen 32. Uluslararası Kahire Sinema Festivali çerçevesinde düzenlenen bir panelin konusuydu. Time Türk'ün haberine göre Afrika Sinemasının önde gelen isimleri panelde sinema da dahil olmak üzere bir çok sanayi alanında ortak bir Afrika pazarı oluşturulmasını istediler. Bu isimler, sektörün Afrika'da karşılaştığı en büyük sorunun bütün kıtada geçerli tek bir dilin bulunmaması ve çok miktarda yerel lehçelerin dil açısından büyük bir dağınıklık arz etmesi olduğunu anlattı. Bunun yanında üretim, finansman ve dağıtımda yaşanan sorunlarla fakirlik ve yabancı sinemanın hegemonyasının da Afrika Sinemasının karşılaştığı en büyük sorunlar arasında olduğu belirtildi. Arap-Afrika ortak yapımı filimlerin çekilmesi çağrısında bulunan katılımcılar Afrika Filminin dilini, hedefini ve düşüncesini bağımsız hale getirmesine katkıda bulunacak, kendi kendine yetmesini mümkün kılacak finansal bir yapının oluşturulması gerektiğinin altını çizdi.


Adem ÖZKÖSE Gerçek Hayat